Sıkıldım...



   Zamanında aklıma gelmişti zaten ben yazmam, aklıma bir şey gelmez, öylecene yatar bu blog diye de kendime dinletememiştim. Neyse zaten kimsecikler bakmıyor...
   Binbir türlü takla atıp, oradan oraya girip can sıkıntısından bloglara baktım, kendi blogumla uğraştım az, bir de yazı koyayım tam olsun dedim.
   Efenim başlıktan da belli olacağı gibi sıkılmışım ben yahu, bunu farkettim, artık değişiklik lazım, geçen yaz farklı bir şeyler yapmadım, yaklaşık 2 senedir durmadan ders görüyorum sanırım, bir de üstüne açıköğretim eklenince pehey, nereden bulaştıysam... Sanırım bu yüzdendir ki farklı bir şeyler yapma isteğindeyim, bir süre başka bir yerde yaşamak olabilir, tatil gibi. Çok klişe olacak ama genel olarak bakıldığında gerçekten monoton bir hayatım var şu anda.
   Fazla bir şey beklemeyin bu yazıdan, sadece bunu söylemek istedim, gerçi yaz tatili yakın şöyle güzelce kafayı dinlemek iyi gelecek eminim.
   Umarım bu başka yazıların da önünü açar...
   Kalın sağlıcakla...


Not: Fotoğrafı da eskilerin arasından buldum, sıkılmama uygun olacağını düşündüm, yoksa saçlarımı kestirmedim, daha erken...

UYKU-SUZ-LUK

Ailemin bana anlattığına göre daha küçük yaşlardan beri uyku düzenimle ilgili problemim varmış. Gecenin 4'ünde kalkıp lego oynarmışım söylediklerine göre. Bana göre her şey doğumumdan sonraki altı ayla alakalı. Çok gazım olduğu için 6 ay boyunca geceleri uyutmamışım bizimkileri. Sonra da uyku düzenim kaymış olmalı ya da benim bünyenin işleyişi farklı, iç saatim 24 değil de 28 filan sanırım. Yoksa çekilecek çile değil bu, neden düzelmek istemeyeyim ki? Belki ben de her normal insan gibi gece uyuyup gündüz makul bir saatte kalkıp günü yaşamak istiyorum ama olmuyor. Bir de uykuyu fazlaca seviyorum, bıraksan her gün 12 saat rahat uyurum. 15'i bile zorlarım...

Zamanında çok denedim o düzene sahip olmak için hem de baya bi denedim, ilköğretim ve lise yıllarında bi düzene sahip olmak şarttı, hafta içi her gün sabahın köründe kalkılıyordu çünkü. Tüm gün uyanık kalınca da gece yatıp uyuyabiliyordum erkenden ama o zamanlar bile memnun değildim ben halimden. Derslerde uyuduğum zamanları hatırlıyorum, hiç de az değiller. Hayvanlaşıp 4 ders uyuduğumu bilirim.

Sonra üniversiteye geçince bi de baktım ki asıl ben geri gelmiş. Gece uykusu haram bana resmen, bi gün de yatayım 11-12 gibi uyuyayım desem yine de 3'e kadar dönerim yatakta, kalkar kalkar tekrar yatarım, zehir olur o gece bana. Ben de o yüzden yatmıyorum erken filan, biliyorum başıma gelecekleri. Çok yorgun olduğumda uyurum erken o kadar. Buna bağlı olarak kalkma saatlerim de saçma sapan oluyor. Bir de ders saatlerim çok düzensiz, sıkıyosa uykun düzenli olsun. Geçicen o işi...

Şimdi hazır Rusya'ya gelmişken, her gün dersler aynı saatteyken tekrar bir deneyeyim dedim düzeni oturtmayı. Sonuçta insan isteyince yapar, kendini zorla alışırsın, sende bitiyor olay di mi? I ıh o da olmuyormuş. Erken kalkmaya alıştım, kalkabiliyorum, ayılabiliyorum ama öğlen bir uykum geliyor bi mallaşıyorum, beynim duruyor resmen. Her gün 2 saat öğlen uykusuna yatar oldum. Geceleri mi? 2'de yatıyorum şanslıysam 3 gibi olmadı 4-5 gibi dalıyorum uykuya. Öğlen uykusuna yatmamayı da denedim belki uyurum diye o da olmadı, geceleri ayılıyorum resmen. Offf ne çok derdim varmış...

Ben kabullendim artık, böyle gelmiş böyle gidecek. Ben böyleyim. Zamanında zayıflığım için gittiğim doktorun da söylediği gibi mevlam beni böyle yaratmış bence. Sen de gece yaşa herkes gündüz takılıyor senin gibiler de lazım demiş bana. Kader, kısmet...

привет!





İnternetim bağlandığından beri yazı koyacağım günü bekliyordum ama işlerden nasip olmadı bir türlü, insan kendi ortamında yaşayınca yapacak işleri artıyor kendine kalan zaman azalıyormuş. Bir de üstüne ders çalışınca pek kafa toplayıp bir şeyler yazacak zamanı olmuyor insanın.

Buraya geldiğimden beri bir çok farklı şeyle karşılaştım, bir o kadar da aynı şeyle. Hepsini tek tek yazmak tabii ki zor ama elimden geldiğince en göze çarpanları koyacağım buraya. Madde madde gitmek en mantıklısı...

- Bizdeki balık krakerin aynısı burda da var,  tadı filan da aynı, çok garipsedim. Balık kraker uleyn...
(Fotoğraf yerde gördüğüm bir adet balık krakere ait, sonradan paketini bulup aldım, afiyetle yedim...)

- Gittiğim diğer ülkelerde olduğu gibi burada da normal su bulmak bayağı zor, aromalı sular var, gazlı sular var (soda değil, içine gaz basılmış su) ama normal su bulmak zor, olanların da çoğunun tadı çok kötü. Musluk suları da çok kireçli. En iyi suyu Aqua, pepsinin suyu, bizim Damla su gibi...

- Yoğurt yok O.o meyveli yoğurtlar var ama normal yoğurt yok, onun yerine daha garip bişey var, daha denemedim.

- Adamların işlemleri çok uzun sürüyor, ülkeye girişte, şehire kayıt olmada* bir yere başvuru yaptığında, her şeyleri uzun. Duyduklarıma göre kıyaslayınca geçmişten daha iyi durumdalar ama yine de yavaş. Bizdeki gibi şimdi git sonra gel yok, onun yerine uzun tutuyorlar.

- Her konuda kendi kendilerine yetiyorlar, neredeyse her şeyi kendileri üretiyorlar. İthalat az gördüğüm kadarıyla, çok belli şeyleri alıyorlar.

- Türk markalarına gelince şimdiye kadar 3 tanesiyle karşılaştım;
.Lider Gıda (Domates, Çilek vs getiriyorlar buraya)
.Gezer O.o
.Paşabahçe
Gördükçe daha fazla ekleyeceğimdir...

- Eski dönemden kalma binaları bayağı fazla ama onlar bile bi hoş bi düzen içinde, sokakları, caddeleri düzenli bildiğin. Öyle karman çorman çarpık değil (yine de ülkemi daha çok seviyorum) Tarihi binalarını iyi korumuşlar ve çok iyi değerlendiriyorlar.

- Ucuz, her şey ucuz. Bildiğin ucuz yahu, 20 ruble 1 tl kadar yapıyor. 40tl lik alışverişle 4 kişi bi hafta yemek yapıyoruz neredeyse. Fiyat karşılaştırması yapılacak bir sürü şey var ama neyse sonuç olarak ucuz...

Yukarıda (*) koyduğum yere gelince;
Adamlarda şehre kayıt olmak gibi bir olay var, eğer bir şehirde birkaç saatten fazla kalacaksan o şehre kayıt olup bir belge alman gerekiyor, eğer o belgeyi almazsan ve başına bir olay gelirse cezası filan var. Bizdeki ikamet olayı gibi ama burada herkes yaptırmak zorunda, turistinden tut yerlisine kadar.

Şimdilik bu kadar bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle...

Hazırlık


Uzun süre evden uzakta kalacak biri için hazırlanmak çok zor olabiliyor, özellikle o kişi bensem... E sonuçta iki buçuk ay boyunca hiç bilmediğim yabancı bir ülkede kalacağım, neler lazım olur neler olmaz karar vermek ve ona göre bavul hazırlamak gerekiyor ki bu bavul da en fazla 25 kilo olmalı. Evet 25 kilo, hayatımı 25 kiloya sığdırmaya çalıştım. (Bir de +7 çanta tabii ama o sayılmaz.) En son 20 kiloydu... Sonuç olarak başardım sanırım ama zor oldu. Bir insanın yaşamak için ne kadar çok ıvır zıvıra ihtiyacı olduğunu anladım. Kıyafetler, ilaçlar, kişisel bakım malzemeleri, elektronik eşyalar... Gerçekten sinir bozucu onca şeyi bir araya getirip ayıklamak, karar vermek, yerleştirmek.

Şimdi ise İstanbul Ataköy’de çay bahçesinde oturmuş keyif yapıyorum kendimce... Gideceğim zamanı bekliyorum, bir yaz tatili boyunca geride bırakacaklarımı düşünüyorum. Biraz buruk bir sevinç var. Onca zaman alışık olduğum hayatı bırakmanın burukluğu ve hayatımı kurtarabilecek olmanın sevinci. Umarım bu tatil istediğim gibi olur. Geri döndüğümde herşeyi bıraktığım gibi bulacağıma eminim...

OKB

OKB, nam-ı diğer Obsesif Kompülsif Bozukluk. Oradan buradan yazı kopyalayıp bilimsel açıklama yapmayacağım tabii ki. Ben neler çekiyorum onları yazmak istedim sadece. Garip şey insanın takıntılarının olması, tabi her takıntısı olan OKB olmuyor ama bende var eminim bundan. Bazen o kadar saçma şeyler fark ediyorum ki anlatılmaz yaşanır. Herkesin bildiği temizlik takıntısı, düzen hastalığı gibi değil, hatta gayet dağınık bulurum kendimi. Daha değişik şeyler var bende. Mesela sıralama, bazı şeyleri mutlaka istediğim sırada yapmalıyım, duş alırken önce şampuan sonra vücut sabunlama sonra saç kremi en son yüz yıkama. Bu sıralama hiç değişmez. Kendime göre o sıranın öyle olmasının mantıklı bir açıklaması var. Başka insanlara garip gelebilir ama benim için öyle olmalı o sıra. Yapacağım şeyleri önceden planlamak bir diğeri, önce şunu yaparım oradan buraya gider o işi hallederim gibi, planlı yaşamak güzel diyenler olabilir ama dışarıda gezeceğim bir günü planlamadan yaşamak yerine planlamak saçma olabiliyor.
Yapacağınız şeyleri sürekli düşünmek, her şeyin ama her şeyin sizin istediğiniz gibi olmasını sağlamak, ayakkabı bağlarınızın aynı sıkılıkta olmasını sağlamak için defalarca açıp tekrar bağlamak, perdelerinizi açık yer kalmayacak şekilde kapamak, yaptığım diğer şeylere birkaç örnek. Mükemmeliyetçilik bazen insanın işine yarayabilir ama hep sizinle beraber olması çevrenizdeki insanlar için tehdit oluşturabiliyor, diğer insanlarla beraber yapacağınız işleri de kendi istediğiniz gibi düzenlemeye çalışmak sorun yaratabiliyor. Gerçi eğlenceli olanları da çıkmıyor değil, kendimden biliyorum toplama takıntısı süper bir şey, gerçekten. Deneyin siz de seveceksiniz, değişik ufak tefek şeyleri biriktirmek, dışarıdan bulup toplamak, ara sıra hepsini tek tek incelemek. Eviniz çöp ev haline gelmedikten sonra bir sorun da yaratmıyor.
Neyse sonuç olarak OKB bazı durumlarda gayet eğlenceli ve faydalı olurken bazı durumlarda gayet rahatsız edici olabiliyor. Ufak da olsa takıntıları, mükemmeliyetçiliği, kompülsiyonları (tekrarlayan davranış) olanlara buradan selam eder gözlerinden öperim...

Selamlar

Aslında hiç blog tutabileceğime, düzenli olarak yazacağıma inanmamışımdır. Belki de bu yüzden şimdiye kadar  bu işe girişmedim, gerçi bir amaç gerekiyordu sanki. Neyse sonuç olarak bu sorunlarıma çözüm bulduğumu düşündüğüm için açtım blogu. Malum yakında 2 buçuk aylığına Rusya'ya gidiyorum, orada yaptıklarımı, gördüklerimi, yaşadıklarımı paylaşmak amacım. Sonra devamı gelir mi bilmem ama önceliğim bu şu anda... Okuyan, okuyacak olan herkese selamlar tekrardan, hoş gelmişsiniz... (Biraz fazla resmi gibi mi oldu ne?)
Return top